28 Mayıs 2014 Çarşamba

Kızmadan önce kendime soruyorum...



Dün masada meyve suyu içerek oyun oynayan oğlum bardağını düşürdü.Bardak kırıldı.Çocuklarımın ikisi de sessizce masanın başında oturmuş, benim ne tepki vereceğimi bekliyorlardı.
Hiçbir şey söylemeden süpürge ve faraşla cam kırıklarını toplamaya başladım.

O sırada kızım benim rolümü üstlendi ve kardeşine şöyle dedi: 
"Bak gördün mü?Bardak düşünce kırılır.Artık bunu biliyorsun.Bir dahaki sefere dikkat edersin ve bardağı yere düşürmezsin.Tamam mı?"
Oğlum onaylayarak başını salladı.
Şimdiye kadar doğru tepkiler vermişim ki kızım benim son tepkimi bu şekilde hatırladı diye düşündüm.
Gülümsedim.

Evet kızmıyorum.Çünkü Oğlum bardaktan daha değerli.
Kızmadan önce durup kendime soruyorum; "Çocuğumdan ve onun mutluluğundan daha değerli mi?" diye.

Leke olmuş halı veya koltuk için de kızmıyorum.Dünya mallarının hiç biri çocuklarımdan daha değerli değil.Suyla oynarken her tarafı ıslattılar veya yemeği üstlerine döktüler diye de kızmıyorum.Çünkü onların içten kahkahalarından daha değerli değil hiçbir şey.

Kırılan bir bardağın yenisini almak kolay, ama çocuklarımın kırılan kalplerini onarmak o kadar kolay değil.Bazen derin izler kalıyor minik yüreklerinde.

Onları düzeltmeye çalışmak yerine kendi egomu düzeltmeye çalışıyorum."Çocuk kabahat işlediğinde ona bağırılır veya ceza verilir."inancıyla bas bas bağıran egomu susturuyorum.
"Hayır." diyorum."Bundan ne ders çıkarabileceği anlatılır.Neden yapmaması gerektiğini kendi kendine anlamasına yardım edilir.Ceza ona hiçbir şey öğretmez.Bunun ona bir faydası yok."

Doğru hareketi hayata geçirebilmem için buna önce kendim inanmalıyım.Bu yüzden çocuklarla birlikte kendimi de eğitiyorum.

Hiçbir çocuğun yaralayıcı sözlerle ya da şiddetle eğitilmediği bir Dünya yaratmak bizim elimizde.

Sevgiyle kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder